Lezbiyen Olgusu

Özkıyım Girişiminde Bulunmuş Bir Lezbiyen Olgusu; Eşcinsellerin gördükleri ayırımcılık, baskı, ve saldırganlık nedeniyle psikolojik zorlanmalar karşısında depresyon, uyum bozukluğuna olan yatkınlığının artabileceği bildirilmiştir. Bu yazıda eşcinselliğinin gelişimindeki biyopsikososyal etmenleri belirgin olan, toplumsal ve durumsal etkenlerin etkisi ile özkıyıma sürüklenecek derecede uyum bozukluğu geliştiren bir kadın hasta sunulup, tartışılmıştır.

GİRİŞ

Eşcinsellik ezelden beri, birçok toplumda utanılacak bir durum olarak görülmüştür. Eşcinseller kınanmış, aşağılanmış, dışlanmış ve cezalandırılmıştır. Amerikan Psikiyatri Birliği, 1973 yılında eşcinselliği DSM sınıflandırma sisteminden çıkarıp, bir cinsel seçim olduğunu kabul etmiştir. Ancak, Amerika’da ve Türkiye gibi çeşitli ülkelerde toplumların olumsuz bakış açısı pek fazla değişikliğe uğramamıştır 3.

Çeşitli toplumlarda eşcinselliğin görülme sıklığı önceleri erkeklerde %10, kadınlarda %5 olarak bildirilmiştir. Daha sonra yapılan çalışmalarda ise bu oranların her iki cinsiyet için ortalama %1 ile 2 arasında değiştiği belirlenmiştir 6 . Bununla birlikte, cinsel seçimi bu yönde olmasa bile yaşamı boyunca kendi cinsi ile ilişkiye giren kişi sayısının bu oranın çok daha üstünde olduğu sanılmaktadır.

Eşcinselliğin temelinde psikodinamik, sosyokültürel, dirimsel ve durumsal bir çok neden belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu nedenle eşcinselliğe tek bir bakış açısından yaklaşmak yerine, bütüncül bir yaklaşım sergilemenin daha doğru olacağı vurgulanmıştır 9.

Eşcinsellerde, heteroseksüel yönde cinsel seçimi olanlara oranla daha fazla psikopatoloji görüldüğü biçimindeki varsayımlar yapılan araştırmalarda doğrulanmamıştır 1. Eşcinsellerle toplumun değer yargıları arasındaki çatışmalar nedeniyle ortaya çıkan sorunlar ise çoğunlukla psikopatolojik bir bozukluk olarak değerlendirilmemektedir. Bununla birlikte gördükleri ayırımcılık, baskı ve saldırganlık nedeniyle eşcinsellerin depresyona ve uyum bozukluğuna olan yatkınlıklarının, ve özellikle özkıyıma olan eğilimlerinin arttığı öne sürülmektedir 2 .

Yapılmış olan yayınlarda eşcinsellik denince akla genelde erkek eşcinselliği gelmektedir. Lezbiyenlik olarak tanımlanan kadınlar arasındaki eşcinsellik üzerinde erkek eşcinselliği kadar yoğun çalışma yapılmamıştır. Kısıtlı sayıdaki çalışmada ise, kadın eşcinsellerinde benzeri baskılara ve ayırımcılıkla karşı karşıya kaldıkları bildirilmektedir 7.

Bu yazıda eşcinselliğinin gelişimindeki biyopsikososyal etmenleri belirgin olan, toplumsal ve durumsal etmenlerin etkisi ile özkıyımı deneyecek derecede uyum bozukluğu geliştiren bir kadın hasta sunulup tartışılmıştır.

OLGU

A, 26 yaşında, kadın, lise çıkışlı, bekar. 15 gün önce, bir süredir birlikte yaşadığı kadın sevgilisinin kendisini terketmesi üzerine içine kapanmış. Sabahları geç kalkıyor, işe geç gidiyor, kimseyle konuşmuyor, dikkatini toparlayamıyormuş. Yaşamdan, yaşamaktan zevk alamadığını söylüyormuş. Sürekli ölüm düşünceleri olan hasta ilaç içerek özkıyım girişiminde bulunmuş. Aynı gün ilk yardım polikliniğine başvuran hastanın midesi yıkanmış. Ailesi tarafından ertesi gün ikna edilerek polikliniğimize getirilen hasta inceleme, tanı ve sağaltım amacıyla yatırıldı.

Özgeçmişinde üç yaşına kadar normal gelişimi sürerken, erkek kardeşinin doğumu sonrasında cinsel organını gördüğü, bundan çok etkilendiği, annesine farklılığın nedenini sorduğu, altına tekrar yapmaya başladığı öğrenildi. Daha sonra erkek kardeşi tuvalete alışkanlığını kazanana değin bu durum sürmüş. Çocukluk döneminde oyunlarında hep baba rolü oynarmış, Daha sonraki yıllarda, hep erkek gibi giyinir, yürür, davranır, saçını kısa kestirir, kollarında, bacaklarında, yüzünde çıkan kılları almazmış. 2 yaşından 13 yaşına kadar sakat olan ve hiç evlenmemiş olan teyzesi ve anneannesi ile birlikte yaşamış. Teyzesinin ölümü sonrasında ailesinin yanına geçmiş. Cinsel yaşamında erkeklerle hiç ilişkisi olmamış. 20 yaşından beri kadınlarla çeşitli ilişkileri olmuş. Hasta daha önce hiçbir psikiyatri polikliniğine başvurup sağaltım görmemiş. Herhangi bir alkol ya da madde kullanımı öyküsü saptanmadı.

Soygeçmişinde; babası sürekli alkol alan, kumar oynayan, evde kavga çıkarıp anneyi döven biriymiş. Eve sarhoş gelir, sızarmış. Hastamıza çocukken sürekli olarak “alkol içmesinin tek nedeninin oğlu olmaması olduğunu, oğlu olsaydı içmeyeceğini” söylermiş. Anne ise çocukların üstüne düşen, anne-baba arasında seçim yapmaya zorlayan, babadan sık sık dayak yiyen biriymiş. Çocuklar bu kavgalara sürekli tanık olur, özellikle hastamız annesini korumaya çalışırmış. Bir ablası sosyal fobi nedeniyle psikiyatrik sağaltım görmüş.

Hastalık öncesi kişiliğinde kolay arkadaşlık kuran, insanlarla iyi geçinen, pek fazla sorunu olmayan, sevilen birisi olarak ailesi tarafından tanımlandı. İşyerindeki insanların genel olarak hastanın cinsel eğilimini bildikleri ancak bu konunun konuşulmasının hasta tarafından engellendiği öğrenildi. Anne ve baba, kızlarının erkek gibi davrandığının ayırdında olmalarına karşın cinsel konulardaki eğilimlerini bilmiyorlardı.

Kliniğimizdeki ilk ruhsal bakısında hasta hiç konuşmuyor, tek bir noktaya bakıyordu. Kendine olan ilgi ve bakımı azalmıştı. İletişim kurulamadığı, sorulan sorulara yanıt veremediği için ruhsal bakısı tam olarak yapılamadı.

Fizik bakısında ve nörolojik bakısı doğaldı.

Durumu düzeldikten sonra yapılan psikolojik incelemelerinden MMPI testinde yüksek ülküleri olan ancak başarısı bunlara oranla düşük ya da orta derecede olan daha çok düş ve düşlemleri ile yaşamayı yeğleyen bir yapıda olduğu belirtildi. Ayrıca heteroseksüel uyumunun zayıf olduğu ve güçlükler karşısında dezorganize olma eğiliminde olduğu bildirildi. Yapılan Beck depresyon ölçeğinde; 30 puan aldı.

Yapılan organik incelemelerinde; kan testesteron düzeyinin beklenen sınırların çok üstünde olduğu -23.5 ng/ml- (normal : 0.11-0.79 ng/ml) belirlendi. Diğer rutin kan ve hormon incelemelerinde, beyin tomografisinde (BBT), EEG sinde bir patolojiye rastlanmadı. Klinikte hastaya thioridazin 150 mg/g, mianserin 30 mg/gün başlandı.

Yapılan görüşmelerde, hastanın cinsel seçimi konusunda konuşmak istemediği, rahatsızlığı ve özkıyım girişimleri konusunda başka nedenler ileri sürdüğü belirlendi. Klinikte yatan bir başka kadın hastanın, kendisine yakın ve ilgili davranması sonrasında depresif duygudurumunda ani bir düzelme görüldü. Daha ayrıntılı ve uzun görüşmeler yapılabiliyor, söylenenleri uyguluyordu. Kendisinin “yeniden yaşama gelmiş gibi” duyumsadığını anlatıyordu. Yatışının 30.gününde önerilerle çıkarıldı. Çıkarıldıktan sonra, kendisiyle yakından ilgilenen diğer hastayla iletişim kurduğu, ona birlikte yaşamayı önerdiği önerildi. Bu önerisi kabul edilmeyince, yeniden içine kapanmış ve yemeden içmeden kesilmiş. Klinikten çıkarıldıktan yaklaşık iki hafta sonra ilaç içerek özkıyım girişiminde bulundu. Hastanemiz reanimasyon kliniğinde yaklaşık 1 hafta süreyle komada kaldı. Yeniden psikiyatri kliniğine yatırılma önerisini yadsıyan hasta, daha sonra polikliniğimizde önerilen izlemlere hiç gelmedi.

TARTIŞMA

Hastanızın cinsel ayrılıkların öğrenildiği, cinsiyete uygun rollerin benimsendiği, cinsel yasak ve değerlerin hızla öğrenildiği psikoseksüel gelişim dönemlerinden fallik dönemde belirgin sorunlarının olduğu görülmektedir. Babanın alkol kullanmasının nedeni olarak oğlu olmamasını göstermesi, o dönemlerde annenin sık sık dövülmesi gibi örseleyici yaşantılarla karşı karşıya kalan hastamızda; babası tarafından erkek olmadığı için sevilmediği, olayların nedeninin kendisi ve özellikle kız olmasının olduğu biçiminde düşüncelerin gelişmesine neden olmuş olabilir. Bu dönemde sorunları olan kişilerin yaşamlarının sonraki dönemlerinde, cinsel kimlik konusunda güvensiz oldukları, cinsel kimlik sapmaları yaşadıkları, karşı cinse karşı aşırı eleştirici ve olumsuz tutum takınabilecekleri belirtilmektedir 10. Benzer sorunların olgumuzda da ortaya çıktığı görülmektedir.

Her insanın ilk sevgi nesnesi annedir, bu bakımdan erkeklerin aksine bütün kadınların birincil olarak bir eşcinsel bağımlılık yaşantısı yaşadıkları, daha sonraki dönemlerde normal cinselliğin etkilenmesi durumunda bu bağıntının yeniden canlanabileceği düşünülmektedir 9. Bu durumdaki bir kadın, babayla olan normal nesne ilişkisinden, anneyle olan nesne ilişkisine gerileyebilir. Babasının yeterli ve uygun bir özdeşim kaynağı olamaması, on üç yaşına kadar hiç evlenmemiş olan sakat teyzesi ile yaşaması ve bunun olası etkileri sonucunda benzer bir gerilemenin hastamızın da yaşamış olduğu düşünülebilir.

Psikodinamik açıklamaların yanısıra, artmış testesteron düzeyi gibi dirimsel etkenlerin varlığı, aile ortamında belirgin olan çeşitli sosyokültürel ve durumsal faktörlerin bulunması; daha önce açıkladığımız biyopsikososyal yaklaşımın olgumuz içinde geçerli olabileceğini ortaya koymaktadır .

Hastayı tanımlayıcı açıdan ele aldığımızda; normal yaşamda karşılaşılabilecek (sevgiliden ayrılma gibi) bilinen bir stres etkeni sonrası hastada beklenene göre çok daha aşırı ve belirgin sıkıntıların ortaya çıkmıştır. Bunun ardından toplumsal ve mesleki işlevselliğindeki belirgin bozulma ve depresif duygudurumun ön planda olması gibi nedenlerle, hastaya depresif duygudurumla giden uyum bozukluğu tanısı kondu. Klinikte yattığı süre içinde, ayrıldığı sevgilisi yerine koyabileceği başka bir kadın bulduğunda, yani stres etkeni ortadan kalktığında tüm belirtilerinin kaybolması tanımızı destekleyen bir diğer etmendi.

Kimi çalışmalarda eşcinsellerle heteroseksüeller arasında depresyon, anksiyete ve psikosomatik belirtiler açısından bir farklılık olmadığı bildirilmiştir 8 . Kimilerinde ise eşcinsellerde psikosomatik belirtilerin, depresyonun, özkıyım düşüncelerinin daha fazla, kendini kabullenmenin daha düşük olduğu belirtilmiştir 2 . Lezbiyenler üzerinde yapılan bir diğer çalışmada ise bu kadınlarda öz saygısının ve mutlu olma oranının düşük, özkıyım düşüncelerinin daha fazla olduğu bulunmuştur. Bu durum eşcinsellerin karşı karşıya oldukları olumsuz sosyal tepkiye bağlanmaktadır.

Özkıyım girişimlerinin giderek ciddi sonuçlar doğurması, hastanın umutsuzluğunun ve çaresizliğinin ön plana çıktığının, beklentilerinin kaybolduğunun, özkıyım girişimlerin yardım çağrısı olmaktan uzaklaştığının işaretleridir. Eşcinsellerde ortaya çıkan depresif düşüncelerin ve özkıyıma yatkınlığın ne düzeyde devam eden olumsuz toplumsal tepkilere bağlanabileceğini belirlemek güçtür 1. Olgumuz örneğinde olduğu gibi çoğu zaman bu aşamada yapılacak en önemli şey, bu insanların sorunlarıyla baş etmelerine yardımcı olmaktır.

Bu kişilere yaklaşımda; hastanın cinsel seçimini değiştirmeye yönelik bir çabanın içine girilmesi durumunda özellikle eşcinsel hastaların sağaltıma uyumunun çok azaldığı bildirilmektedir 5. Bu durumda en doğru yaklaşım hastanın cinsel seçiminden ve yaşam tarzından çok, toplumsal ön yargıların değişmesinin gerekliliğine inanacak bir terapiste hastayı yollamak olacaktır. Bu biçimde hastaların toplumdan dışlanma ve damgalanma düşüncelerini azaltmak ve topluma uyum, kendilerine olan güven duygularını tazelemek, hastaları ölümü bir kurtuluş olarak görmekten uzaklaştıracak ve yaşama bağlanmalarını artıracaktır

KAYNAKLAR

Bancroft J (1989) Human sexuality and its problems. Churchill&Livingstone, London.
Bell AP, Weinberg MS (1978) Homosexualities: A study of diversity among men and women. London, Mitchell Beazley.
Gadpaille WJ (1995) Homosexuality and homosexual behavior, Kaplan HI, Sadock BJ(eds) Comprehensive Textbook of Psychiatry/VI Vol1, Baltimore, Williams&Wilkins, sf:1321-1334.
Gartrell N (1981) The lesbian as a single woman. Am J Psychother, 35:502-509.
Hanley-Hackenbruck P (1993) Working with lesbians in psychotherapy, Oldham JM, Riba MB, Tasman A (eds) Review of Psychiatry Vol 12, Washington DC, American Psychiatric Press, sf 59-85.
Kaplan HI, Sadock BJ (1998) Synopsis of Psychiatry, 8th edition, Baltimore, Williams&Wilkins.
Maxwell S (1995) Female homosexuality overlooked. Am J Psychiatry,152:961-962.
Saghir MT, Robins E (1973) Male and female homosexuality: a comprehensive investigation. Baltimore, Williams&Wilkins.
Stein TS (1993) Overview of new developments in understanding homosexuality, Oldham JM, Riba MB, Tasman A (eds) Review of Psychiatry Vol 12, Washington DC, American Psychiatric Press, sf 9-41. Öztürk MO (1994) Ruh Sağlığı ve Bozuklukları, 5.baskı, Ankara, Hekimler Yayın Birliği.

Dr. Lut Tamam, Dr. Rasim Somer Diler, Dr. Nurgül Özpoyraz, Dr. Emel Kulan – 1999
Ç.Ü.Tıp Fakültesi Psikiyatri ABD, Balcalı / Adana

lgbti.org'a Google News'te Abone Ol! İlk senin haberin olsun! lgbti.org'a Google News'te Abone Ol! İlk senin haberin olsun!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu